Sensiz kapıya sürülen sürgünün,
sürgüsüz akla sürüklenen şehvetin,
ses vermeyen içiklemeleri,
sesimden gayrı her demime,
musallat
şikayetlenmekten gayrı her
eklemime susamış,
geç vakitte ziyarete gelen,
sur çekilemeyenden
sarı bir veba
oldu hasıl.
karardı güne sarılanlar,
atların boynu parıldadı.
dün razı,
gün razı,
dünya bu eteği ateşe verilmemiş
düğünden razı.
ses etmedi yalnızca pazarları
gazetelerde yazılanlar.
oysa midemde bir arkadaşın
eksenine halel gelmesinden ötürü kazınanlar,
dün ellerimin trablustan aldığı bozuk sütü,
güzdolabından açıp içmesindendi.
evet söylendi,
içmesin dendi,
şimdi söyle bana efendi;
nedir bu kıraç sözler,
kimdir özlerinde baki olmayanı közleyenler.
hani demir bir şapka giyecekti babam.
biz özleyenlerden ziyade bir orman olacaktık.
biz hani gururla taşacaktık.
hayır biz halılarımızı işlemekten vazgeçtikçe
sindik.
hayır biz zahire evla deyip,
her iki ucu zehir bir ipe serildik.
Sensiz kapıya sürülen sürgünün,
sürgüsüz akla sürüklenen şehvetin,
içinden ses etmeden geçen
sorgusuz sualsiz yatırımları olan
ve içinde reçele yer olmayan bir işe girdim,
ben günahı belinden kavrayıp,
göğsüme çektim.
içimde dinen ayrılık değildi.
ben dün kendime öteden beri
yabancı bir yemek seçtim,
ilk lokmasında köpeğine kusacaktım,
kusacaktım şehrin ta ötesine.
sen olmadığından birden akşam indi,
cahil bir serzeniş sokaklarda işitildi;
"onlar ancak ıslah edicilerdir"
bu karnıma soğuk bir yumruk indirdi.
ellerim hariç,
ayak bileklerime kadar
bedenim bu karanlık fikri sindirdi.