Biliyorum sen, sen demekten sığındım sana
ben ne dediysem o değilsin,
hatta en acıklısıı bir çay gözyaşı ardı
ben neye ağladıysam o değilsin,
yine de dizlerinin dibine aldın kimi haşa
ben ne oldum, ne öldüm bilemedim.
içimde şahlanmış onca laus,glory şaşa,
bildirdin hiç sevmedin,
eklemlerim, eklem olmaktan çıktıysa,
nasıl sana gözlerimi büyüteyim,
say ki cihanda bir ben,
ne çok acı var diyemedim,
ciğerlerim yine beni bilmeden mi çekerdi,
acıyı en derin müsveddelere
kalem gibi yazdım,
dostlarımı, babamı, annemi,
en sevdiğim beyazı,
hiç alışamadığım sinsi,
sürekli parmaklarıma sinmese de,
ikide bir suçlu suçlu esen ayazı.
her "sen'e" çıkan yola,
bir ben çıkması, modernizm,
trafik kuralları,
bir yaya samimşiyetsizliği,
bir yaya kazasıyım,
en çok bekledim, beklerken öleceğim cenneti,
ölü, diri ya da ecdadtan kalma sembollerin,
dahi borusunun ötmediği,
en güzel siyahın dahi örtemediği
kutsalı anlatırken tarifsiz,
sanki ilerleme bizim hezeyanlarımızdan,
sanat içimizden biri,
müstağniyetin en tepesi,
gölgesi hoş izletiyor kendime beni,
beni kendime diyemeyecek
kadar dünya kafiyesi olmuşum.
fatihalar öldüremedi.
savurdum her bir apaçık arapçayı,
ben kapkara esiriyim.
ben üç kez ağladım babama,
üçüncüsü beni benden etti,
dünyayı paralellere ben bir yemek artığı böldüm
kilise rütbesi de,latince de bilmem,
seçimimdir algım,
kendimi eğlendireyim,
bir kutsalıma daha hakim salgın
şiir dahi beni senden alıkoyuyorsa
başımı nere koyacağım.
ben kendimi nereden kovacağım.
ben samimiyette bir geceden çok yatmadım.